5 Nisan 2011 Salı

Ve Müzik… Ve İstanbul… Ve İlkbahar….

Istanbul’daki müzik festivallerinin lise cağlarımdan beridir sıkı takipçisiyimdir. Hatta üniversitede iken bir arkadaşımın annesi AKM’nin müdüresi olduğu için organizasyon komitelerinde çalışmış; tüm konserleri en önden –yerde oturarak da olsa- izleme şansı yakalamıştım. Bu sebepten midir bilinmez Istanbul’u ve baharı müziksiz düşünemem hiç.

Mesela sabah alışkanlığı: Evden erken çıkılır; sahil yolundan ofise kadar araba sürerken o günkü ruh haline göre bir albüm seçilir ve son ses dinlenir; zaman zaman eşlik de edilir. Çünkü İstanbul sahilleri her daim ve hava durumunda sabah erken çok güzeldir ve müziksiz olmaz.

Ya da: Ofiste çalışırken enerjin azalır; iki seçenek vardır; ya abur cubur birşeyler yiyip enerji kazanacaksın ya da müzik ruhun gıdasıdır deyip sesi açacaksın. E bahar geliyor; kiloya dikkat etmek lazım; tabii ki ikinci seçenek tercih edilir. Böylece sadece senin değil; tüm ekibin enerjisi yükselir.

Çekim etkisinden midir bilmiyorum ama arkadaş çevremde müzikle profesyonel ya da yarı-profesyonel ilgilenen birileri hep olmuştur. Yemek organizasyonu için biraraya gelinir; hop bir süre sonra biri eline gitari almıştır.

Hüzünlenilir, Boğaz’a karşı şarap şişesi ve Cesario Evora’nın sesi açılır…Heyecanlanılır, hemen sahilde bir kafede buluşulup müzik eşliğinde dostlarla kahve içilir, içindekiler dışarıya dökülür…Kafan karışır, koyarsın Keith Jarret albümünü sete, herşey düzelir. Heartland parçası, çünkü, gözlerin kapatılarak dinlenince her derde devadır…Aileni özlersin, alırsın viski kadehini eline Buika’ya eşlik edersin…Tabii tüm bu sahnelerde olmazsa olmaz İstanbul’un havası, manzarası, baharda erguvanlar ve gemi düdüğü…

Artık canım yazı yazmak isteyince nereye gideceğimi de biliyorum; Sevgili Baler’in sayfasına gidilir(www.baler.biz), onun müziklerini dinlerken hisler kağıda dökülür…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder