28 Temmuz 2023 Cuma

 

SOKAK

(Uzun) Bir aradan sonra...

Şubat 2023ün ilk günlerinde paylaştığım son yazıdan sonra aslında arka arkaya birkaç yazı daha koymak hevesinde idim.

Sonra...

6 Şubat 2023 sabaha karşı Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin haberi geldi, nice canlar ve anılar yitti. Kalanlar da topluca bitkisel hayata girdik. Bırakın yazmayı, nefes almak zordu, suçtu. Çok şey hissedip hiçbir şey söyleyemedik, yazamadık. Yeni yeni kalem oynatıp klavyeye dokunabiliyorum/z.

Aslında ne çok şey oldu depremden bugüne. Lizbon’da/Portekiz’de yeni keşiflerim, deneyimlerim... Nereden başlasam, nasıl anlatsam diye mırıldanıp Özkan Uğur’a şarkıları ile hissettirdikleri için bir teşekkür gönderip sokakları anlatayım bu yazıda, sokak iyi gelir hepimize.

Lizbon’u yaşadıkça daha çok seviyorum. Sokakların bunda rolü çok. Oldum olası sokak çocuğuyum zaten. Lizbon’da (ve Portekiz’de) sokaklardaki detaylar öyle mutlu ediyor ve öyle çeşitli ki eve girmemek için sebep çok. Portekiz mimarisi, kaldırımlar, günlük yaşama ve kültüre dair ipuçları veren insan manzaraları, sokak satıcıları heykeller, bina cephelerindeki devasa görseller, görsel şovun yanısıra çevresel mesajlar veren ‘Trash-art’, ve niceleri...

Her şehirde kabloların, tesisatların saklandığı kutu-dolaplar olur ve modern şehir hayatı için mecburidir. Genelde sokağın çirkinleştiren açık renkte dolaplardır bunlar ve her daim kirlidir. Portekiz’de bu dolapların üstünde sokak sanatı var. Hatta Setubal, Porto gibi şehirlerde ekstra özen gösterildiğini farketmemek mümkün değil. Kaba saba, su sayaçlarını saklayan bir dolabı renkli, zaman zaman absürd, ve vahşi/komik görsellerle donatarak sokağı şenlendiriyorlar. Hepsine bir karakter yüklenmiş gibi. Öyle güzel ki! Bazen gülümsetiyor, bazen durup detaylı bakmanıza sebep oluyor. Nasıldı Setubal diye soranlara, valla işte, günün yarısı su ve elektrik kablosu dolapları ve doğalgaz sayaçlarının kutularını seyretmekle geçti diyorum, iyi misin der gibi bakıyorlar. Taa ki, çektiğim fotoğrafları gösterene kadar!




Sokaklardaki bir diğer görsel şölen: Trash-art. Ülkenin alameti farikalarından. Sosyal medyada sıkça paylaşılan en meşhur eserlerin yaratıcısı Artur Bordalo. Bordalo II (Bordalo segundo, ya da bizim deyimimizle Sultan 2. Bordalo 😊) olarak tanınan sanatçı 1987 Lizbon doğumlu. Eserlerine Trash-art (çöp sanatı) denmesinin sebebi sokaktaki çöpleri malzeme olarak kullanması. Bu çöplerle binaların duvarlarına (ve bazen de heykel gibi sokağın ortasına) dikkat çekici ve devasa hayvan görselleri inşa ediyor ve nesli tükenen hayvanlara ve artan hava ve çevre kirliliğine dikkat çekmeye çalışıyor.

En bilinen eseri Porto şehrinin kıyısından geçen Douro nehrinin karşı yakasıdaki Via Nova de Gaia şehrindeki tavşan. Bir binanın köşesine boylu boyunca giydirilmiş bu devasa tavşana her baktğımda Alice Harikalar Diyarı’nda olduğumu düşünüyorum, boyut değiştiriyorum.

Lizbon’da benim şimdiye kadar gördüğüm eserleri ise: Bastardo’daki Yengeç, LX Factory’deki Yabanarısı, Belem’deki Büyük Rakun, ve Pelikanlar. Bunun dışında bir de Vaşak varmış, peşindeyim. Ülkenin hemen hemen her bölgesinde eserlerini görmek mümkün. Coimbra’daki Baykuş’un fotoğrafını görür görmez, mesela, oraya seyahat planladım. Sırf bu eserleri görmek için ülkeyi karış karış gezmeye hevesim arttı. Bu arada, nasılsa toplayıp şahane işler yapıyormuş Bordalo diye çöplerinizi sokağa atmaya kalkmayın gezerken, bozuşuruz!








Portekizlilere çabucak ısınmamın en önemli sebeplerinden biri her daim yardımcı olmaya çalışan halleri, ve mutluluklarını yansıtmaları. Sokağı yaşamayı ve sokakta yaşamayı sevmeleri de hoşuma gidiyor, saklayamam.

Sokaklarda gezerken aslında Portekiz kültürüne dair ne çok şey öğreniyor insan. Yani hem çok gezip hem çok okuyacaksın, ayırt etmeyeceksin, merak ikisinden de besleniyor 😊

Mesela 18 Mayıs sabahı Bordalo Pinheiro Müzesine gitmek için yürürken sokakta küçük demetler halinde kır çiçeği satanlara rastladım. Şimdiye kadar hiç gözüme çarpmamıştı bu kadar çiçek satıcısı yolda. Öyle hani çok albenili bir görüntüsü de yoktu demetlerin ama kimi görsem alıyordu bu küçük ve birbirine çok benzeyen buketleri. Neredeyse her köşe başında görünce merak ettim, okudum. Meğersem bu sene 18 Mayıs ‘Dia da Espiga (Buğday Günü)’ günü imiş burda. Her sene, Paskalya gününden 40 gün sonraki ilk Perşembe kutlanırmış, illa Perşembe! Sokaklarda satılan çiçek demetlerinin de anlamı varmış.

Demetler buğday başağı, asma yaprağı, papatya, biberiye, zeytin dalı ve gelincikten oluşurmuş. Başak (espiga) refahı, asma yaprağı (videira) eğlenceyi, papatya (malmequer) şansı, biberiye (alecrim) sağlığı, zeytin dalı (oliveira) barışı ve gelincikler (papoila) aşkı temsil edermiş.


Ne güzel bir bahar karşılaması! Bu arada, Portekizliler kıymet bilen ve tutumlu insanlar. Aldıkları demetleri kurutup tam 1 sene tüm dilekleri ve umutları evlerinde bu demetlerde saklıyorlar, her sene Paskalya sonrası tazelenmek üzere.

Ülke değiştirince ne kadar yolunda gitse de yerleşmeye dair işler ilk zamanlar bir deplasman hissi yaşıyorsunuz. Bunca yıldır her hafta/ay iş ve kendi merakım sayesinde farklı farklı ülkelere çok sık seyahat ettiğim için farklı sistemlere alışık olsam da ben de bu hislerden payıma düşeni aldım. Tabii bunda dili bilmemenin de etkisi oluyor. Her ne kadar Lizbon’da aklınıza gelebilecek her meslek grubundan hemen hemen herkes çok iyi seviyede İngilizce konuşuyorsa da... (2022 EPI indeksine göre resmi dili İngilizce olmayıp da İngilizce bilme oranı en yüksek 9. ülke canım Portekiz, alkışları sakınmayalım! Ekonomisi ve eğitim sistemi ile övünen Almanya’dan bir üstte sıralamada.)

Hani geldiğimden beri işlerim hep rast gitti diyorum ya, şansım dil öğrenme konusunda da yaver gitti. Portekiz devleti, ülkeye gelip yerleşen yabancılara ücretsiz dil eğitimi veriyor. Programın adı da hoş: ‘Portekiz diline hoşgeldiniz,’ kısaca PLA (Portugues Lingua de Acolhimento). Ülke genelinde programın uygulandığı devlet okullarında bu programa kayıt olup hakkını verirseniz 4-5 aylık bir eğitim sonrası A2 seviyesine gelmeniz ve sınavı geçip devlet onaylı sertifikanızı almanız mümkün. Genelde Eylül döneminde başlıyor okul. Şansıma bu sene evime sadece 7 dakika yürüme mesafesindeki okulda (ki Eylül 2023 dönemi için kayıt yaptırmıştım) ara dönemde (Şubat 2023) sınıf açıldı. Okula gitmek ve dili öğrenmeye başlamak hem deplasmanda olma hissimi azalttı hem de kültürü öğrenme hızımı artırdı.

Bu arada, Portekizliler sokakta yaşamayı seviyor dedik ya sokak festivalleri de ayrı bir yazı konusu. Bir Santos Festivali var, tüm Haziran ayı her yer festival coşkusu! Mayıs ayı boyunca sokakları festivallere hazırladılar. Bir başka yazıda daha detaylı anlatırım Santos’u, ama mangal kokusu eşliğinde sokak konserleri, sergileri ile yaşanıyor diye özetleyebilirim. Mangal sardalya için tabii 😊 Haziran ayıyla yani Santos’la birlikte sardalya mevsimi de başlıyor. Hem restoranlarda hem sokaklarda mangalda kömür ateşinde pişmiş ve ekmek üstünde servis edilen sardalyalar okyanus kıyısında bir ülkenin yaşamından ipuçları veriyor. Okuldaki öğretmenim sardalya yemek için en iyi zamanın içinde ‘S’ harfi geçen aylar olduğunu söyledi. Bakalım, Haziran’da bol bol yedik, Ağustos (Agosto) ve Eylül (Setembro)’da karşılaştırma yaparız. 😊

Doğa ile içiçe yaşayan kültürlerine bir örnek daha verelim:

Lizbon’da Aziz Antonio (Santo Antonio) günü 12-13 Haziran’da kutlanıyor. 12 Haziran gün batımında şehrin en geniş ve tanınan caddesi Avenida da Liberdade araç trafiğine kapatılmış şekilde bir geçit törenine ev sahipliği yapıyor. Geçit törenini beklerken bu sefer dikkatimi küçük saksılarda satılan fesleğenler çekti. Bir yandan da içki sponsoru Sardes firması fesleğeni temsilen kıvırcık yeşil peruk şeklinde şapkalar dağıtıyordu. Dia da Espiga gününden deneyimli olduğum için neymiş bu fesleğenin hikayesi diye hemen okudum:

Meğerse bizim(!) Aziz Antonio gençleri evlendirmeye pek meraklı imiş. Evlenmek isteyen erkek sevdiği kadına saksı ile fesleğen hediye etsin, kadın o fesleğene bir sene gözü gibi bakarsa ilişkiyi de sahiplenir diye bir ritüel yaratmış. Her sene Aziz Antonio gününde toplu nikahlar yapılıyormuş. Hatta geçit töreni bu çiftlerin gelinlik ve damatlıkları ile Avenida da Liberdade (Özgürlük Caddesi) boyunca yürüyüşleri ile başlıyor.

Her şey sokakta yaşamak için! 😊

Bunca etkinliğin içinde Lizbon’da Haziran ayını sevmemin sebebi bambaşka: Mayıs ayında çiçeklenmeye başlayıp şehri lila rengi bir fırçayla boyayan jakaranda ağaçları beni benden aldı. Bilgisayar başındaki tüm işlerimi sokakta yaptım. Öyle güzel, öyle büyülü idi. Mayıs ve Haziran’da bu şehirde aşk başkadır, rengi liladır.



Bu arada, hani dedim ya Şubat’tan bu yana aslında ne çok şey yaşandı! 2 yıl geçerli oturum kartımı aldım, Tejo nehrini gün doğumu ve gün batımı saatlerinde izlerken üzerinde yelken yapmaya başladım, kardeşlerim Barış & Didem ve yeğenim Mira gelip yeni şehrimi/evimi/hayatımı gördü, Madrid’de görev yapmış arkadaşım Ersel geldi, onunla kite sörf yapılan sahilleri keşfettim.

Yaşadıkça daha da sevdiğim Lizbon’u yaşamımda değer verdiklerimle keşfetmenin tadı da bir başka. Çünkü her gelenin merakları ve ilgi alanlarıyla ben de şehirde ve ülkede başka detaylar keşfediyorum aslında.

Sokak bana hep iyi gelmiştir. Nerde ve hangi halde olursam olayım… Lizbon’da ve Portekiz’de sokaklar yaz dönemindeki onca etkinliğe, turist kalabalığına ve harekete rağmen beni sakinleştiriyor, dingin ve huzurlu olmamı sağlıyor, gülümsetiyor.

2023’te adım atılmamış sokak kalmasın Lizbon’da. Şu aşağıdaki siyah sokak kedisi gibi her deliğe girelim (kuşlara kem gözle bakan kediden gözümüzü ayırmadan tabii) 😊

Sokak çocuklarına selam olsun!

28 Temmuz 2023,

Lizbon