23 Kasım 2012 Cuma

Zamansız...

Öyle garip bir his ki bu…
Beklemeden kaybettiğinde sevdiğin birini, ah keşke veda edebilseydim, son bir kez sarılabilseydim diye dövünüp duruyorsun. Bu keşkeler öyle büyüyor ki içinde, o isyanla başa çıkmayı istemek bile çok zor oluyor.
Oysa ölümü beklerken de farklı olmuyormuş bu his. Biliyorsun ki hasta; her an ve her saniye ona veda ediyorsun, çünkü gitti gidecek. Kendini bu fikre alıştırmaya çalışıyorsun. Ama yine de olmuyor,  insan hep bir umut taşıyor içinde. Mucizelere inanmak istiyor…
Zamansız kayıplara yine zamanla alışıyorsun. Görmeden, koklamadan, dokunmadan onla yaşamayı yine zamanla öğreniyorsun. Başka bir şekilde hayatına kabul ediyorsun, tercihin bu olmasa da…Ve aslında sen kaybettiklerinle birlikte büyümeye, öğrenmeye, sevmeye; yaşamaya devam ediyorsun.
Aslolan da bu sanırım, sevdiğini yaşarken söyleyebilmek, gösterebilmek; ertelememek.  Çünkü araya çaresiz ölüm de girse kalıcı olan işte bu oluyor…
Kasım 2012
Istanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder