Ne yemeli, nerede yemeli?
Bir kere künefe kesinlikle yenmeli. Ama Yusuf Usta’da. En
lezzetlisi evlerde yapılanı ama turist olarak gidince eve en yakın lezzet Yusuf
Usta’da. Çınaraltı avluda masaları hep dolu. Çok tok gitmeyin, o lezzeti iyice hissetmek lazım J
Samandağ’da köylü kadınların kurduğu tandırlarda pişirilmiş
biberli ekmek ve gözlemeyi yemeden dönerseniz bu yörenin hakkını vermemiş
olursunuz, benden söylemesi. Çok iddialı olacağım ama Türkiye’de yediğim en
lezzetli gözleme idi. Biberli ekmek acı ama, uyarayım da…
Pöç Kasabı’nda tepsi kebabı yenmeli, Hayyam Kahve’de Türk
Kahvesi içilmeli, Sveyka restoranın tüm mezeleri tadılmalı. Sadece Sveyka
Restoran’da yapılan vişneli köfte kebabı muhteşem bir lezzet. Benim gibi eti
sade ve sossuz yemeyi tercih eden birini bile baştan çıkardı. Ama hala en favori kebabım
Gaziantep’in yenidünya kebabı J
Zahter (dağ kekiği) salatasını bulduğunuz anda tabağı
önünüze çekin ve kimseyle paylaşmayın J
Yörede yapılan nar ekşisi ile o tad anlatılmaz, yaşanır…
Nereleri görmeli?
İlkbahar Türkiye’nin her yöresine yakışıyor, o kesin.
Hatay’a direk uçuş var.
Biz Adana’ya inip arabayla Antakya’ya geçmeyi tercih ettik. İyi ki de
öyle yapmışız.
Belen-Antakya arasını karayoluyla ilkbaharda görmelisiniz.
Doğa o kadar güzel ki yaklaşık 50 km lik yol dur-kalklar yüzünden 1 saatten
fazla sürdü. Hafif virajlı ve inişli-çıkışlı bir yol. Bir ara bulutlardan daha
yukarıda idik. Yeşil & bulut &çiçek görüntüsü mis gibi toprak ve doğa
kokusuyla birleşince arabanın içinde kalmak pek mümkün olamadı.
Vakıflı Köyü çok şirin, tertemiz ve yemyeşildi. Tepede
konumlandığı için köyden inerken deniz ve yeşil manzarası da çok keyifli oldu.
Vakıflı, Türkiye’de kalmış tek ermeni köyüymüş. Köylü kadınların kurduğu vakfın
ürettiği likörler çok lezzetli idi. Istanbul’a da getirdik.
Vakıflı köyünden dar ve doğanın içinden geçen bir yoldan
ilerleyerek Musa ağacının olduğu Hıdırbey köyüne ulaşılıyor. Efsaneye gore Hz.
Musa durup su içmek istediğinde asasını ağacın olduğu noktaya saplamış. Ve orda
fidan bitmiş, yeşermiş. Çevresi 20 metre olan ağacın 1000-1200 yıllık olduğu
tahmin ediliyor.
Titus Geçidini de mutlaka görmelisiniz. Şehre yaklaşık 25 km
mesafede, tepede. Bu geçidin ve Beşikli mağaralarının insan eliyle açıldığını
duyunca bizim de gözlerimiz hayretle açıldı. Doğa, bitki örtüsü ve manzara
kaçmaz, kaçmamalı J
Asi nehrinin Antakya şehir merkezinden geçen kısmı özellikle
akşam ışıklarıyla çok güzeldi. Şehrin içindeki park çok büyük. Sadece gezme
amaçlı değil spor yapmak için de kullanılıyor.
Antakya temiz ve düzenli bir şehir. Ama en göze çarpan
özelliği bence Antakyalılar J
Çok kibar ve yardımclıar, mutlu ve huzurlu oldukları o kadar aşikar ki!
İnsanlar yaşamayı, güzel giyinmeyi, yemeyi ve eğlenmeyi
seviyorlar. Farklı dil, din ve ırkın birarada nasıl mutlu ve uyumlu
yaşayabileceğini ve bu zenginlikten nasıl beslenileceğini görüyorsunuz. Sokakta
gezerken o huzuru hissediyorsunuz. Kimse kimseye dönüp bakmıyor, gençler kızlı
erkekli güven içinde gezebiliyorlar. Gece 1.30da şehrin en popular barında
yörenin genç kız ve erkekleri ile birlikte eğlenebildik.
Özetle, Antakya sadece yeme-içme amaçlı değil doğa ve kültür
gezisi olarak da planlanmalı. Keyifli ve Türkiye’nin genel yapısından farklılıkları
olan, örnek alınacak bir profile sahip.
Tabii gidilen yöreyi orada doğmuş büyümüş birileriyle gezmek keyfi artırıyor. Istanbul'da yaşayan Antakyalı sevgili Umut ve Aytaç sayesinde Antakya gezisi bir başka güzel geçti :)
Tabii gidilen yöreyi orada doğmuş büyümüş birileriyle gezmek keyfi artırıyor. Istanbul'da yaşayan Antakyalı sevgili Umut ve Aytaç sayesinde Antakya gezisi bir başka güzel geçti :)
Keyifli ilkbahar gezileri diliyorum.
Yeniköy, Nisan 2013