27 Aralık 2019 Cuma

Büyülü Mezopotamya’nın Sırlarla Dolu Tapınağı: Göbeklitepe

Mezopotamya büyüsü diye bir şey var, mıknatıs etkili. Bu topraklara ne zaman gelsem gerçekle hayal, geçmişle gelecek arasında manyetik etkili devasa bir kapıdan geçip başka bir dünyanın içine girdiğimi hissediyorum.

2018’de UNESCO 42. Dünya Miras Komitesi Toplantısında aldığı kararla Göbeklitepe’yi UNESCO Dünya Mirası Listesine ekledi (2011 yılında Dünya Miras Geçici listesine alınmıştı)  ve böylece Türkiye’nin bu listedeki varlık sayısı 18e ulaştı. Bu bilgi zaten doğası, tarihi, insanları, yemek kültürü, renkli kıyafetleri, ananeleri, müzikleri, ve gizemli hikayeleri ile hep ilgimi çeken bölgeye yeni bir seyahat planı yapmak için tetikleyici oldu. Üstüne 2019 yılı Göbeklitepe Yılı ilan edilince de yıl bitmeden bölgeyi ziyaret etmeyeni döverler dedik, ve işte yollardayız.

Seyahatimizi Adana’ya uçakla gidip oradan araba ile Göbeklitepe-Şanlıurfa-Halfeti-Gaziantep yaparak (kendi çakma Bereketli Hilal’imiz diyebiliriz😊) tekrar Adana’ya dönecek şekilde planladık. Kasım ayının ortasında hala ilkbaharı andıran hava eşliğinde Cumartesi sabahı erkenden Adana’dan Göbeklitepe’ye doğru yola çıktık 2 araba; yolda kahvaltıyı ablamın hazırladığı yolluklarla yaparken hadi dedik havaya girelim, yol boyu Erkan Oğur’dan ‘Fırat’ın Türküsü’, Aynur’dan ‘Keçe Kurdan’, Grup Yorum’dan ‘Kara Üzüm Habbesi’ ve çeşitli yorumculardan ‘Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar’ türküsünü dinledik ve hatta çığırdık! Yaklaşık 4 saatlik bu yol nasıl geçti, hiç anlamadık ve işte Mezopotamya topraklarında Bereketli Hilal’in en tepesi olan Göbeklitepe’yi gezmeye hazırız.

Ara bilgi: Mezopotamya, tarihte birçok medeniyetin beşiği olmuş Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan verimli topraklara verilen isim. Günümüzde; Irak, kuzeydoğu Suriye, güneydoğu Anadolu ve güneybatı İran topraklarını kapsayan alandan bahsediyoruz.

‘Tarihin sıfır noktası’ olarak tanmlanan Göbeklitepe’nin keşfi ile sadece tarihin ezberi bozulmamış, beraberinde cevap aranan bir dolu soru da önümüze dökülmüş. Hal böyle olunca da bu yazıya nasıl başlamayalıyım, çok dağılmadan Göbeklitepe’yi ve tabii gezinin diğer bölümlerini nasıl anlatmalıyım sorusu beni bayağı bir zorladı. Çünkü keşfi ile öğrenilenlerden çok daha fazla cevaplanması gereken soru var Göbeklitepe’de.

Biz geziye gelmeden birkaç hafta önce 10 yaşındaki yeğenim Mira okulunda arkadaşlarına burayı anlatan bir sunum yapmış (arkeoloji merakı genlerinde var haliyle😊). Tabii, istek üzerine, yolda bize de yaptı sunumunu. Öyle keyifli ve heyecanla anlatıyordu ki umarım onun heyecanını destekleyebilirim bu yazı ile. (Sunumunu Göbeklitepe’yi gezerken yerinde tekrar videoya da çektik, aile arşivimize ekledik😊)

Hadi gelin, önce - internette ve farklı birçok yazılı kaynakta çok daha fazla detay bulabileceğiniz bilgileri- Göbeklitepe ile ilgili gerçekleri listeleyelim (okurken göreceksiniz ki gerçekleri paylaşırken bile henüz cevabı bulunmamış soruları sormadan edemiyorsunuz, hatta akla sürekli yeni sorular geliyor):

-        - Göbeklitepe dünyanın bilinen en eski tapınak merkezi. Günümüzden 12.000 yıl önce yapıldığı artık biliniyor. 

-        - Neden tarihin sıfır noktası olarak adlandırıldığına gelince: Göbeklitepe’ye kadar tarihçiler, insanlığın önce tarıma başlayıp yerleşik hayata geçtiğini, inanç ve din kavramlarının ise bunda sonra oluştuğunu söylüyordu. Oysa tapınak olarak inşa edilen Göbeklitepe bu ezberi bozdu, zira 12bin yıl öncesi insanoğlu henüz avcı-toplayıcı olarak yaşıyor, henüz yerleşik hayata geçilmesine binlerce yıl var! (Bir parantez: Tarımın başlaması da bu bölgede aslında. Buğdayın atasının tarihte ilk olarak Göbeklitepe eteklerinde yetiştiğine de bilgi dağarcığımıza ekleyelim yeri gelmişken. Bereketli hilal bölgesinin en tepe noktası olan bu bölge ilk tarımın da yapıldığı yer.)

-        - Şanlıurfa’ya 20 km uzaklıkta bulunan bölgenin keşfedilmesi sonrası Arkeolog Prof. Klaus Schmit başkanlığındaki kazı ekibinin yeraltı radarı ile yaptığı tarama sonrası tapınakların 20 futbol sahası büyüklüğünde (300 metre çap) bir alan kapladığı ve her biri 10-30 metre çapında yuvarlak şekilli 20 ayrı tapınak odasından oluştuğu anlaşılıyor. Ve tapınakların hepsi güneye bakıyor. 

-        - Günümüzde bu bölümlerden yanlızca 4ü kazıyla açığa çıkarılmış durumda, şu an ziyarete gidenler bu odaları ve buluntuları görüyorlar. 16 tapınak odası henüz kazılmaya başlamamış.

-        - Bulunan odaların çatısı yok. Tüm odalar yuvarlak biçimde olsa da yine de farklı tasarımları var. O yüzden B, C ve D diye isimlendirilmiş bulunan odalar. D tapınağı çok iyi korunmuş. Bunun sebebi üzerinin tamamen toprakla örtülmüş olması. 

C tapınağında dikili taşlar spirale benzer bir form oluşturuyorken D tapınağındaki taşlar elips biçimine yakın. Çevreleyen dikilitaşlar da değişkenlik gösteriyor. Tek ortak özellik, her bir odanın merkezinde bulunan 2 adet yaklaşık 5.5 metre yüksekliğindeki sütunlar. D tapınağındaki 12 sayısı mitolojik ve dinler tarihi açısından özel bir sayı. Göbeklitepe’nin sırları hangi uygarlıklara, inançlara, ve bilimlere öncü?

-        - Arkeologlar şu an tüm sütunları tek tek inceliyorlar. Tabii bu incelemeler sadece arkeolojik olarak da yapılmıyor. Tarihi açıdan, astroloji açısından, ve tabii dinler ve inançlar açısından çok boyutlu ele alınması gerekiyor. 33. sayılı dikilitaş çok ilginç, örneğin. Hiyeroglif anlatımı gibi diyor uzmanlar. Sembollerin bir kısmı anlamlı bazıları değil. Örneğin, H şeklinde bir sembol var. Ortaya çıkarılan toplam 43 dikilitaşın hepsinde de mevcut. Bu elele tutuşan iki adet T sütunu mu temsil ediyor? Kadın ve erkeğin birlikteliğini mi? Ya da ne? Güneş ve ay sembolü mü? Güneş tutulması yaşanırken kadın(ay) erkek(güneş) elele tutuşarak birleşmeyi mi sembolize sembolize ediyor?

-        - Bir başka örnek: 31 numaralı sütunda boğa kabartması var. Boğa, 12 burçtan biri ve üretken bilincin sembolü. Bu figür, mesela, Çatalhöyük’te de var. Antik Mısır’da ise boğa tanrıların gücünü temsil ediyor. Işıldama ve parlamanın sembolü. Öte yandan, harflerin başlangıcı olan A harfi boynuzlu boğa ile gösterilmiş ilk.  Sorular bitmiyor: Başka benzer figürlerin Çatalhöyük’te de bulunmasını nasıl açıklamalıyız? 

-        - Tapınakların plan olarak dizilimi astronomik bir sebebe mi bağlı? Neden tüm tapınaklar güneye bakıyor? Henüz Göbeklitepe ile astronomi arasında bir bağ bulunamamış ama en çok sembolik anlatım olan D tapınağındaki 43 numaralı sütun tam da bu açıdan önemli. Sütunun üstünde akrep var, yine üstünde küre olan bir kuş ve ayrıca bir kuğu var. Samanyolu akrep bölgesinden başlayıp kuğudan geçer. Bu Hint edebiyatında da anlatılıyor. Eski Hint literatüründe güneşi bir kuşun taşıdığı tasvir ediliyor. Tüm bu bilgiler arasında bir bağ var mı?  Göbeklitepe’yi inşa eden insanlar binlerce yıl sonra gelen medeniyetlere nasıl bilgiler aktarmış olabilirler?

-        - Acaba zodyak isaretleri günümüzden 12 bin yıl önce biliniyor muydu? 12 ay, 12 aditya, 12 sütun. Hititlerde 12 tanrı var. Alevi inanışında 12 imamın yeri büyük. Tevrat’a göre musevilerin 12 kavmi var.  Saat 12 rakam üzerine kurulu. Türklerin ilk takviminde 12 hayvan var. Hz. İsa’nın 12 havarisi. Tüm bunların atası Göbeklitepe’deki D tapınağı mı? Ya da Sümerlerin Sab Ba metninde yerin değiştirilemeyen dairesinin atası Göbeklitepe mi?

-        - Her bir oda T şeklinde yekpare 12 adet taş (kireç taşı) sütununun çember oluşturacak şekilde yerleşmesi ile oluşuyor. Her bir yuvarlağın tam ortasında boyu yaklaşık 5.5 metre ve ağırlığı 16 tona varan başka 2 adet devasa T sütun yerleştirilmiş ve 10 cm lik bir taşın içine yerleştirilerek sabitlenmiş. Bu orta sütunlar kadın ve erkeği mi temsil ediyor, yoksa tanrıları mı o henüz bir muamma.

-        - Artık soru kısmından çıkıp bilgi hanesine geçmiş bir konu da Göbeklitepe’nin yerleşim alanı olarak değil tapınak merkezi olarak kullanıldığı (su kaynaklarına yakın olmaması hatta yerleşimin yakınında bile olmaması bu savı destekliyor). Tapınak hangi inanç sistemi bunu henüz bilmiyoruz ama. Kazı alanında bulunan çok sayıda hayvan kemiği (ceylan, alageyik, yaban domuzu, yaban koyunu vs) bu odalarda çokça ziyafet verildiğine de bir işaret diye düşünülüyor. Hatta, bu çok miktarda yiyecek ihtiyacı tarıma sebep olmuş. Arkeolog Schmit’e göre din ve tapınma tarım ihtiyacını ortaya çıkarmış. (tarihinin ezberinin bozulması)

-        - Tapınak olarak kullanıldığını destekleyen bir diğer bulgu da tabanların su geçirmez olduğu. Bu odalarda sıvı ile ayinler yapıldığı düşünülüyor. Ama bu sıvı kan mı, su mu, içki mi? Henüz cevabını bilmiyoruz.

-        - Sütunların üzerlerinde çeşitli hayvan figürleri göze çarpıyor, muazzam oyma işçiliğine hayran kalmamak elde değil. Ender bulunan obsidiyen taşı ile yapılmış bu oymalar. Obsidiyen taşı doğru bilenirse neşterden 7 kat daha keskin olabilirmiş. Şimdi bunu okuyup, bundan 12 bin yıl önce böylesi muazzam bir bilgiye nasıl erişildiğine hayran olmamak mümkün mü? Acaba insanlık medeniyet seviyesi artıyor, ilerliyor, uzaya bile gidebiliyor derken bazı bilgi ve becerileri günümüzde gerilemiş (ya da yerinde sayıyor) olabilir mi? Uzmanlar bu sütunları oymak için yaklaşık 400 kişiye ihtiyaç duyulacağını söylüyor. Oysa o dönem henüz yerleşik hayata geçilmemiş. En fazla 40 kişi avcı-toplayıcılık yapan gruplar varken bu nasıl planlanıp mümkün kılınabiliyor? 

-        -  Yine sütunlar, insanoğlunun tabiata hükmeder halinin sembolu diyor uzmanlar. (mağara döneminde duvarlara işlenen şekillerde insan neredeyse yok. Doğa güçlü, insan zayıf o dönemlerde). Sütunların antropomorfik yapısı (T şeklinde), baş kabul edilebilen üst bölümün altında resmedilen hayvanlara insanın hükmeder hale geldiğinin bir göstergesi diye kabul edilebilir deniyor.

-        - Kabartmalar bulunduğunda bunların ne kadar sürede yapılmış olacağı sorusunun akla gelmesi ile bir modelleme yapılmış. Her bir kabartmanın ortalama 6 saat zaman alacağı ön görülmüş ki bu da her bir oda için sadece kabartmalara 300 saat harcandığına işaret ediyor.

-        - Kazılar yapılırken akla gelen en basit sorulardan biri de bu T şeklindeki yekpare ve tonlarca ağır kireçtaşından sütunların tepeye nasıl zarar görmeden taşınabildiği. Etrafta bulunan taş ocakları incelendiğinde (ki bu incelemeler sırasında 7.5 metre uzunluğunda yerde yatak duran bir taşa da rastlanmış) kireçtaşından sütunların olduğu yerde çakmaktaşı ile şekil verilip, üstüne taş ustaları tarafından obsidiyen taşı ile kabartmalarının yapılıp sonra 2 kilometrelik bir mesafeden tapınak alanına taşındığı sonucuna varmak mümkün diyor uzmanlar. Yine, taşların üstünde görülen çatlakların bu sütunların kaldıraç gibi bir sistemle kaldırılıp yaklaşık 50 kişi ile taşındığına işaret ediyor denebilir diyorlar. Her bir odanın 50-60 kişi çalışılarak 6 ay-1 yıl arasında tamamlanmış olabileceği öngörülüyor. Yük hayvanlarının olmadığı, tekerleğin daha imge olarak bile yer almadığı bir dönemde bu devasa sütunların taşınması öylesine gelişmiş bir örgütlenme gerektiriyor ki!

-        - Gelelim sütunların üzerindeki kabartma figürlere: Bolca hayvan figürü var. Ama yani nasıl bir ustalık olduğunu hayal etmeniz için tek bir örnek vereyim: Leoparın kaburga kemiklerini detayını bile işlemişler. Taşlar üzerine yine tek parça işlenmiş akrep, tilki, boğa, yılan, yaban domuzu, aslan, turna ve yaban ördeği figürleri var. Bazı arkeologlara göre bu hayvan figürleri tapınağı ziyaret eden farklı kabileleri temsil ediyor.

-        - Şu an uzmanlar bu kabartma figürlerin anlamlarını çözmeye uğraşıyor. T-şeklindeki sütunun üst kısmı kafa mı? Sütundan aşağı doğru uzanan kol ve el şekli bu yüzden mi var? Peki kafa ise neden göz, ağız, kulak vs işlenmemiş? Belki de insanı değil tanrıları/doğaüstü varlıkları sembolize ediyor? Akrepler defin törenini mi temsil ediyor? Yüksek kısımlardaki hayvanlar muhafız mı? Uzmanlar sembolik anlatımların yüksek bir zeka gerektirdiğine ve fazlaca anlama taşıyabileceğine dikkat çekiyor.

-        - Yılan, mesela, deri değiştirmesi sebebiyle değişim sembolü. Göbeklitepe’de yılanlar gruplar halinde kullanılmış. Ayrıca, yılanların bazıları aşağı, bazıları yukarı doğru hareketli. Neden? Gördüğünüz gibi bulunan her bilgi onlarca yeni soruya kapı açıyor.

Göbeklitepe bulunmuş ama aslında daha keşfedilmemiş dersek yanlış olmaz sanırım.  Bulunan ve bilinenler yeni birçok soruya yönlendiriyor insanı. Sırf bu yüzden de gezerken kendinizi bölgenin muhteşemliği ve sırlarının rüzgarına teslim etmekten alıkoyamıyorsunuz.

Şu an aranan cevapların içinde beni en çok etkileyenlerden biri de neden insanoğlu bunca emek, zaman ve akıl harcayarak inşa ettiği bu devasa tapınağı 1000-1500 yıl kadar bir ritüel merkezi ve keşiflerin paylaşıldığı bir yer olarak kullandıktan sonra üstünü toprakla örterek kapatmış (300 metre çapında bir tepe yaratılmış bu örtülme ile)? Ve bu insanlar sonra nereye gitmişler?

Konuyla ilgili okurken ilginç bir bilgiye daha rastladım: Göbeklitepe’ye en benzer yapı Göbeklitepe’den 5 bin yıl sonra İspanya’nın Menorka adasında görülüyor. Acaba Mezopotamya’dan İspanya’ya mı uzandı göç rotası? İspanyolcayı ve İspanyol kültürünü, dansını, edebiyatını bu kadar sevmemi açıklar mı, genlerimde mi var ki?! 😊


Göbeklitepe’den sonra kurulan ve şu an sular altında kalan Nevali Çori yerleşim şehrinde de benzer T şeklinde (ama daha kısa) sütunlu yapılaşma kullanırken şekil neden ve nasıl yuvarlaktan dikdörtgene dönmüş? Halk tapınmak için tepeye çıkmaktan yorulup yaşadıkları yerde kendi ibadethanelerini mi inşa ettiler acaba? Günümüzde yerleşim yerlerindeki ibadethanelerin çıkışı bu mudur?

İşte bu yazıya ekleyemediğim daha birçok bilgi, bulgu ve soruyla çepeçevre sarılınca Göbeklitepe’den çıkıp o merak açlığıyla doğruca Şanlıurfa’ya yönleniyorsunuz. Şehirdeki Mozaik ve Arkeoloji Müzesindeki buluntular ve bilgilerle acaba bazı soruların cevaplarını bulabilir miyiz, daha başka ne öğrenebiliriz sabırsızlığı ile. İtiraf etmem lazım, geziden önce detaylı okumamışım. Şanlıurfada bulunan bu 2 müze Avrupa’nın en büyük 2. müze kompleksi olmasının yanısıra içerik ve sunumuyla gönülleri öyle böyle fethetmiyor. Sadece 2 gün bu 2 müze gezilebilir, o kadar zengin içerikli ve güzel anlatılmış! Emeği geçen herkesi kutluyorum.

Tabii, Şanlıurfa’ya gittik ama kendimizi sadece arkeolojik buluntular ve zengin içerikli müzeleri ile besledik desem yalan olur. Yemek yemeden döner miyiz hiç? Tavsiye üzerine gittiğimiz Çulcuoğlu Restoran’da yediklerim hala ağzımı sulandırıyor. Menüsü tek başına bir yazı sebebi, o kadar diyeyim.

Peygamberler şehri olarak anılıyor Şanlıurfa. İlk ve tek tanrılı dinin peygamberi Hz. İbrahim’in de burada dünyaya geldiğine inanılıyor. İbrahim kelimesinin kökenini de farklı kültürlerde bulmak mümkün. Hint öğretisinde, ‘brahma’ yüce varlığın ismi demek. Antik Mısır dilinde ise İbrahim ışık halkının babası anlamına geliyor; aba-ra-him yani.

Şanlıurfa’da Göbeklitepe öncesi bir yaşam olduğuna dair bulgular var. Acaba Göbeklitepe’yi onlar mı yaptı? Şu an yaşayan halk kaçıncı bin kuşak olabilir bu durumda? diye aklımda deli sorularla şehre varınca sokakta baktığım her yüzde müzede gördüğüm kalıntılardan benzerlikler bulmaya çalıştım dicem, ama rica ediyorum, ve hatta lütfen, gülmeyin 😊

Ertesi gün, yavaş şehir(Cittaslow) seçilen Halfeti’ye de gittik. Fırat nehri üstünde bir tekne turu ile sular altında kalmış şehirleri ve kalıntıları ve siyah gülünü selamladık. Tabii, bolca yöre türküsü de bize eşlik etti.

Yöre demişken: Halkıyla ilgili de birkaç gözlemimi paylaşmadan olmaz. Şanlıurfa’da kadınlar sokakta. Rengarenk kıyafetleri, takıları, ve kimlikleri ile geziyorlar, alışverişlerini yapıyorlar. Eşleri ile elele ve yanyana yürüyorlar. Babalar çocuklarına ilgi ve sevgisini gösteriyor. Halfeti’de, mesela, yabancı turist kadar yöre halkının ailesiyle gezdiğini de gözlemledik. Babalar kız ve erkek cocuklarıyla ilgili. Şanlıurfa’da belki vakit kazanırız diye müzeye giderken otobüse binmiştik. Durakta durup da kapı açıldığında zaten dolu diye bir sonraki otobüsü beklemeyi tercih eden bir halk gördük, kimse kimsenin üstüne istif yapmaya çalışmıyor. Sokaklarda kime ne sorduysak samimi ve yardımcı bir şekilde cevap aldık. Kendimizi hiç yabancı hissetmedik.

Dönüş yolunda bölgenin gastronomi merkezi Gaziantep’e de girip çıktık haliyle. Bir esnaf lokantası olan Çıtır Lahmacun’da acı yiyemeyen ablam bile ikinci lahmacunu yedi, öyle lezizdi. Ve tabii Katmerci Zekeriya Usta’da katmer yiyip, Elmacı pazarından fıstık, sumak, yaş üzümden yapılan katı pekmez alışverişimizi de yapmayı ihmal etmedik. 


Geziyi planlarken o bölgeye gitmemizi güvenlik açısından riskli gören kişiler oldu. Oysa ne arabamızla yol boyunca, ne de Şanlıurfa ve Gaziantep’te -akşam saatlerinde bile- yaya gezerken bir güvenlik tehdidi hissettik. Bu korkuyu yaymaya çalışanlara inat gidin, gönlünüzce gezin. 


Arkeolog Prof. Schmit son demeçlerinden birinde ‘nihai sonuçtan daha çok uzaktayız’ demiş Göbeklitepe için. Evime dönmek için bindiğim Adana-Istanbul uçağında dilime pelesenk olmuş gezme ceylan bu dağlarda türküsünü söylerken Göbeklitepe’deki soruları düşünüyordum. Bu soruların cevaplarını bulmak için, yörenin türküleri, ağıtları, yemekleri, gelenekleri, sokakları ve insanlarından nasıl izler bulabiliriz diye….

Bir kesin bilgi daha var ki, Göbeklitepe ve Şanlıurfa’ya tek sefer gelen eksik kalır. Uçakta gözlerimi kapatmış Göbeklitepe’yi düşünürken yeni yılın en geç illkbaharında yeniden gelirim Mezopotamya’ya diyerek yükselttim kulaklığımdaki Aynur’un yanık sesini. Çığır Keçe Kurdan! (Kürt kızı)


NOT: İnternette ‘Göbeklitepe’ anahtar kelimesi ile arama yapınca başta BBC, ve National Geographic tarafından hazırlanmış hayli sayıda video, belgesel bulunabiliyor. Bununla birlikte giderek artan sayıda da kitap (Türkçe, İngilizce ve başka dillerde) bulmak mümkün. Ziyaret öncesi bulabildiğiniz her kaynağı okuyun/izleyin derim. Bölgeyi ziyaret ettikten sonra bayağı bilginiz artacak sanacaksınız ama emin olun, dönerken kendinizi daha fazlasını okumaya/öğrenmeye aç hissedeceksiniz.

Bir yazıyla size Göbeklitepe ile ilgili bilgi, bulgu ve soruların tümünü aktarmanın olanaksız olduğunu hazırlık aşamasında deneyimledim. O yüzden gecikti yazı; nerden başlasam, nelerden bahsedip nereleri mecburen atlasam kısmı beni bayaa düşündürdü. En sonunda bu yazıyla sadece okuyanı tetikleyip hadi Göbeklitepe’ye dedirtebilmek istedim, umarım olmuştur 😊

Aralık 2019, Yeniköy


2 yorum:

  1. Yazını çok büyük zevkle okudum Mehlika.Bu günler de Sapiens kitabını okuyorum.Kitapta da Göbeklitepe ye yer veriyordu.Simdi bende de gitmek için merak uyandı.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba. Sevindim o zaman, yazı amacına ulaşmış. Bu arada isim kısmında kim olduğunuzu göremiyorum?? Tşk,

    YanıtlaSil