SİYAH-BEYAZ BİR FİLM ve GRİ ŞARKILAR
Tabii, siyah-beyaz
taşlarla sanat eseri gibi döşenmiş kaldırımların da payı çok büyük bu
çağrışımlarda. Sadece 2 renkle bu kadar renk, duygu, desen yaratmak! Sadeliğin
gücünü böyle arsız kullanmak! Çok güzel çok...Şehri sokak sokak keşfederken ilk
baktığım şeylerden biri bu taşlar ve desenler. Keyif veriyor. Ama tabii, bu
taşlara bakmamın sebebi her zaman romantik değil. Hava yağmurlu ise taşlardaki beyaz
yoğunluğunu özellikle kontrol etmek gerekiyor. Zira, taşların beyaz olanı
ıslanınca feci kayıyor! 😊 Taşının rengini söyle sana kayma olasılığını
söyleyeyim.
Yağmur demişken: Burda
tüm hava olayları (kar hariç) yoğun yaşanıyor. Güneş, sis, yağmur. Geçenlerde 2
gün sürekli yağmur yağdı, mecbur değilseniz evden çıkmayın uyarıları eşliğinde.
Sel yüzünden bazı yollar, köprüler kapandı. Şehrin yeni kısımlarında altyapı
yet(e)medi. İtfaiye nereye kime yetişeceğini şaşırdı. Bu arada, buraya yağmur
zamanı gelecek olursanız boşuna çantanıza şemsiye koymayın. Türkiye’den
getireceğiniz şemsiyeler burda işe yaramaz çünkü. Hem küçük kalır, hem de orta
şiddette ilk rüzgarda delinir ve uçar gider. Burda büyük/geniş, örtüsü kalın
materyalden şemşiye iş görüyor. Zaten adından belli: Şemsiye Portekizce’de
‘guarda-chuva (guarda şuva diye okunuyor) demek, yani yağmurdan koruyucu.
Şemsiye ise adı üstünde güneş kesmek için icat edilmiş, parasol (güneş için).
Aynı amaca hizmet etmiyor😊
Yağmur yağarken kimileri
için hayat zorlaşırken benim için romantizm katlanıyor. Eğer evde ya da güzel
bir kafede iseniz elinizde içeceğiniz ve fonda müzikle kitap okuyup, yazı yazmak
ve Tejo Nehrine bakıp hayal kurmak çok keyifli. Lizbon’daki evimi sevme
sebeplerimden biri de bu. Burda evim Alfama’da; şehrin en eski yerleşim yeri
burası ve şehri keşfe gelenlerin gözde bölgesi. Burda binalar öyle sağlam inşa
edilmiş ki 1755 depreminde tüm şehir yerle bir olurken Alfama ayakta kalmış. Altyapısı
da iyi bu bölgenin, yağmur suyu hızlıca yeraltına iniyor (ordan da Tejo
nehrine). Ne demişler: Eskiyse yenidir! Nerde o eski akıl ve işçilikler? 😊
Hazır yağışlı günler başlamışken
(burda kış yok çünkü, Aralık bitiyor biz daha yeni sonbahar yaşıyoruz) ben de
biraz müze ve kitapçı gezmelerime yoğunlaştım. Ne kadar çok kitapçı var burda
diye düşündüğüm bir gün Haluk (Mesci) Hocam beynimi okumuş olmalı ki bana bir
istatistik gönderdi: Şehirlerin kişi başına düşen kitapçı sayılarını
karşılatıran bir grafik. World Cities Culture Forum’un yayınladığı indekse göre
Lisbon 100.000 kişiye düşen 41.6 kitapçı sayısı ile aralarında Melbourne,
Toronto, Tokyo ve Londra’nın olduğu listede açık ara ilk sırada. Ikinci sıradaki
Melbourne’nun sayısı 33.9. Vay dedim! Hoşuma gitti. Sonra başka istatistikler
de buldum. Basılan yeni kitap sayısı, okuma oranı, kitaba harcanan para vs. Tüm
bu kriterlerde Portekiz ve Lizbon hep ilk 10un içinde. Hem deli hem dolusun be
Lisbon!
Kitapçılar içinde en
meşhuru (ve turistik olanı) Livraria Bertrand. Mimarisi çok güzel. Aynı Lisbon
sokakları gibi bir labirenti andırıyor binanın içi. İnce uzun bir ağaç
gövdesinden sağa ve sola ayrılan dalları anımsatıyor bana. Çünkü her sağ ve sol
dalda başka tür kitaplar yerleştirilmiş. Gövdenin en sonunda ise küçük ve
sevimli kafesi var.
FX’teki Der Levagar da
hoşuma gitmişti. Derin ve heybetli idi. Şehirde çok sayıda ikinci el kitap
satan kitapçı da var. (Bir Pazar günü, izniniz olursa kapatacağız uyarısı ile
çıktım birinden, vakit nasıl geçmiş anlamamışım tüm gün 😊)Keşfetmeye
gidince Porto şehrindeki Livraria Levro (Google’dan aratıp bakın resimlerine,
sırf o mimari için bile gidilir!) ve Braga’daki Centesima Pagina da zaman
geçirilecek kitapçılar listeme alındı.
İkinci el kitapçıda o
kadar uzun kalmamın sebebi Capo Verde ile ilgili bir kitaba rast gelmemdi. Yıllar
önce bir Afrika ada ülkesi olan Capo Verde’ye gitmek istemiştim. Cesario Evora
ve Buika hayranlığı onların ülkesini görmek için büyük istek yaratmıştı. Ama kısıtlı
sayıdaki uçuşlar yüzünden planlayamamıştım. Yıllar sonra Lisbon’da ikinci el
kitap satan bir dükkanda, uzun zaman Portekiz sömürgesinde kalmış, bu ada
devleti hakkında bulduğum kitap bana tekrardan bu hevesimi hatırlattı. Yeni
rotalara yelken açacak bir şeyler büyüyor içimde, hissediyorum 😊
Gelelim Portekizlilerle
olan iletişimime: Dili öğrenmeye ve öğrendikçe de konuşmaya çaba gösteriyorum,
sürekli. Geçen gün evde çalışırken kapı çaldı. Tanımadığım biri. Meğerse su
sayaçlarını okumakla görevli kişi imiş. Yarı Portekizce yarı İngilizce
konuştuk. Onun garaja inebilmesini sağladım ki su sayaçlarını okuyabilsin,
asansörle garaja inebilmek için özel bir anahtara ihtiyaç var çünkü. Bizim
apartman onun son adresi imiş, işini bitirip tatile girebildiği için mutlu
olduğunu söyledi ve artık her ay hep benim zilimi çalacağını. O zaman dedim, bundan sonra
Portekizce konuşalım. Bakalım, gelecek ay kapımı çalacak, ve ben ne kadar
konuşup anlayabileceğim.
Sokaklarda yaşı büyük çok
insan var. Alışverişlerini filan hep kendileri yapıyorlar, hoşuma gidiyor
onları böyle hayatın içinde görmek. Burda sokaklar onlarla güzel. Bazen
elinizdeki paketlere yardım edeyim mi diye soruyorum. Öyle güzel teşekkür
ediyorlar ki! Ben teşekkür ederim, Portekizce konuşmama sebep olduğunuz için
demeye dilim yetiyor da sizler böyle sıcak davranınca evde hissediyorum
kendimi, elde/gurbette değil demeye yetmiyor Portekizcem daha. O da olacak. Her
şey çok güzel olacak! 😊
Bu ay Ulusal Çini Müzesi
(National Tile Museum/Museu Nacional do Azulejo) ve Saramago Müzesini detaylı
gezdim.
Ulusal Çini Müzesi, şehrin dışına doğru yer alan eski bir manastırın içinde. Çinilerdeki desenler ve görseller yaşanan dönemlerle birlikte farklılaşıyor. Şehri gezerken gördüğüm çinileri artık hangi döneme ait olduğunu anlayarak gezmek için iyi bir ziyaret oldu. Kısa süreli de olsa turistik gezi yapan herkese şiddetle öneririm bu müzeyi. Şehrin ruhunu anlamak için önemli. Müzedeki en öğretici eserlerden biri 1755 Depreminden önceki şehri panoramik olarak gösteren ve önemli binalarını anlatan çini eser. Portekizliler Azulejo diyor çini yerine, ama bina kaplama sanatı diye çevirmek daha açıklayıcı sanki.
Saramago Müzesi ise,
adından da anlaşılacağı üzere Portekiz’in gurur duyduğu ve tüm dünyanın keyifle
okuduğu Nobel ödüllü yazar Jose Saramago’nun hayatını ve eserlerini anlatan bir
müze. Nispeten yeni bir müze ama içinde bulunduğu bina, Casa dos Bicos, şehrin
en eski binalarından (1523 yılı) ve Art Nouveau tarzında inşa edilmiş. Binanın
giriş katında ücretsiz bir arkeolojik kalıntı sergisi de var. Bu bina evime
yürüyerek sadece 5-6 dakika mesafede; sık sık önünden geçmek ve binanın dış
cephesinin nerdeyse yarısını kaplayan Saramago posterine selam vermek çok
hoşuma gidiyor.
Başlıkta yazıp da Gri
Şarkılardan bahsetmeyi unuttuğumu sanmayın. Bugünlerde öğrendiğim en etkileyici
şeyi en sona sakladım:
Kanada’da yaşayan Haluk
(Mesci) Hocam bir süredir her yıl değişiminde bize bir radyo programı yapar. Bu
sene ondan ses çıkmayınca biraz dürtmüştük, 25 Aralık akşamı Clubhouse
uygulaması üzerinden bir yayın yaptı. Online radyo programı Naylon’da, radyonun
kurucusu Cenk Atayeter ile. Offf ne yayındı! Önce büyük bir sürpriz yapıp bana
şahane bir Fado şarkısı gönderdi Hocam: Diana Vilarinho’nun kendi adını taşıyan
albümünden. Gözümü açmadan dinledim. 2023 yılında Lizbon’da canlı izlemek şart
oldu bu kadını.
Hemen üstüne de adını bu yazının başlığını belirlediğim renklerden alan Gülay’ın ‘Gri Şarkılar’ albümünden 2 parça çaldı. 2 gündür kulaklarımda Gülay, Lisbon sokaklarındayım. Bu kadar mı yakışır bu gri Fado tadında şarkılar bu siyah-beyaz sokaklara!
Renklerin ve notaların mesafe
algısını değiştiren bir gücü de var. İddia ediyorum, Kanada ve Portekiz
keşifler çağından beri hiç bu kadar yakın olmamıştı.
Çok yakında Kanada’yı
yakınlaştıran bir diğer önemli etken kuzenimle yaşadığım Lizbon’u anlatan
yazımda buluşmak üzere....
Mehlika Ö. Babaoğlu
Lizbon, 27 Aralık 2022
Hepsi birbirinden güzel şeyler görmüşsünüz. Kitapevlerini, Diana Vilarinho eşliğinde gezdim 😊 En çok da Livraria Lello ya bayıldım, teşekkür ediyorum. İnşallah oraları gezmeye fırsatım olur 🙏
YanıtlaSilNe guzel yazmissin sevgili Ortim. Havayi da, yasayanlari da, taslari ve eserleri de….Devamini bekliyoruz. Keyifle….Zeynep
YanıtlaSil